Dünya

İsrail’in Madleen saldırısı UCM gündeminde: “Açık denizlerde savaş suçu”

Prof. Dr. Yücel Acer, Gazze’ye yardım taşıyan Madleen gemisine İsrail’in saldırısının savaş suçu teşkil ettiğini, UCM ve UAD süreçlerinde delil niteliği taşıyacağını belirtti.

İsrail’in Madleen saldırısı UCM gündeminde: “Açık denizlerde savaş suçu”
12-06-2025 17:38
Google News

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Milletlerarası Hukuk Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Yücel Acer, SETA için kaleme aldığı analizde, İsrail’in Gazze’ye insani yardım ulaştırmak amacıyla hareket eden “ Madleen” adlı gemiye açık denizde müdahalesinin çok boyutlu uluslararası hukuk ihlali oluşturduğunu belirtti.

1 Haziran’da İtalya’dan hareket eden ve uluslararası sularda İsrail müdahalesine uğrayan gemide İsveçli aktivist Greta Thunberg ve AP üyesi Rima Hassan gibi dikkat çekici isimler de bulunuyordu.

 İsrail ordusu Madleen gemisine müdahale etti

“AÇIK DENİZDEKİ MÜDAHALE HUKUKEN GEÇERSİZ”

Prof. Acer, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne atıfla, bayrak devleti İngiltere olan sivil bir gemiye açık denizde başka bir devletin müdahalesinin ancak belirli durumlarda (örneğin deniz haydutluğu veya köle ticareti) meşru kabul edilebileceğini vurguladı.

Acer'in "İsrail’in Madleen Gemisine Saldırısı ve İhlal Edilen Temel Prensipler" başlıklı yazısı;

Gazze’ye insani yardım taşıyan Madleen’e yapılan saldırı, İsrail’in hukuk tanımazlığının ve cezasızlığının yeni bir göstergesi oldu. Vaka, İsrail’e karşı yürütülen uluslararası dava süreçlerine yeni ve güçlü bir delil olarak eklenecektir.

İsrail’in uluslararası hukuk kurallarını sistematik ihlali o derece belirgin ve pervasız hale gelmiş ve o kadar cezasız kalmıştır ki artık “İsrail’in eylemleri ve uluslararası hukuk” içeriğine sahip incelemeler neredeyse boşuna bir uğraşmış gibi gözükmeye başlamıştır. Ancak bu incelemelerin ısrarla yapılıp kayda geçirilmesi halen büyük önem arz ediyor. Bunun iki temel nedeninin olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki orta ya da uzun vadede uluslararası konjonktürün ya da güç dengesinin değişme ihtimali neticesinde İsrail’in eylemlerinin geçmişe dönük olarak hesabının sorulmasının mümkün hale gelebilecek olmasıdır. İkincisi de İsrail’e karşı halihazırda devam eden hem hukuki hem de ceza nitelikli yargısal süreçler bağlamında Tel Aviv’in eylemlerinin yeni ve güçlendirici deliller oluşturabilme ihtimalidir.

1 Haziran’da “Madleen” adını taşıyan insani yardım gemisi içerisindeki 12 kişi ve insani yardım yüküyle İtalya’dan Gazze’ye ulaşmak için yola çıkmıştı. Gemi takip sitesi MarineTraffic’e göre Madleen, İngiltere’ye kayıtlı görünen ve resmi adı “Barcarole” olarak listelenen bir gemidir. Geminin amacı sadece insanlık tarihinin en kara lekelerinden olan bu insani dram karşısında Gazzelilere yardım ulaştırmak değil aynı zamanda Gazze’ye ulaştırılmaya çalışılan yardımların İsrail tarafından nasıl engellendiğini bütün dünyaya gösterebilmekti. Bir başka ifadeyle asıl amaç Gazze’deki insani drama dikkat çekmekti. Hatta bir Birleşmiş Milletler (BM) yetkilisi çok sayıda geminin aynı anda Gazze’ye insani yardım götürmek için yola çıkması çağrısında bulunurken bu hususa daha fazla dikkat çekilmesini amaçlamaktaydı.

Söz konusu geminin Gazze seyahati Özgürlük Filosu Koalisyonu (Freedom Flotilla Coalition) tarafından organize edilmişti. Söz konusu grup 2007’den beri İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ablukayı etkisiz hale getirmek ve sona erdirmek için uğraşmaktaydı. Madleen gemisindeki yolcular arasında İsveçli aktivist Greta Thunberg ve Avrupa Parlamentosu üyesi Rima Hassan’ın da bulunması bu göreve medyada geniş yer verilmesini sağladı.

Esasen İsrail’in bilinen barbarca uygulamaları bu veya benzeri gemilerin Gazze’ye ulaşmasına izin verilmeyeceğini göstermekteydi. Nitekim 9 Haziran’da gemi uluslararası sularda yani açık denizde iken İsrail güçleri tarafından müdahaleye maruz kaldı. Gemiye çıkan İsrail güvenlik unsurları önce gemi personeli üzerine onları rahatsız edici kimyasal maddeler sıkıp daha sonra personeli ve yolcuları gözaltına aldılar. Sonra da gemi, içindekilerle beraber İsrail’in Aşdod Limanı’na götürüldü. İsrailli yetkililerin beyanatına göre gemidekiler daha sonra sınır dışı edilerek vatandaşı oldukları ülkelere gönderilecekler. İsrail televizyonu Kan, Madleen’in Aşdod Limanı’na ulaştığını bildirdi.

Yardım gemisine müdahalesiyle İsrail’in hukuk tanımazlığı ve pişkinliği bir kez daha kendini göstermiş oldu. İsrailli yetkililerin yaptıkları açıklamalar da bunun somut ifadesi oldu. İsrail Dışişleri Bakanlığı yetkilileri bu insani yardım girişimini “ünlülerin selfie yatı” olarak tanımladılar. Savunma Bakanı Israel Katz ise bunu “Hamas için propaganda” olarak adlandırdı.

Türkiye Dışişleri Bakanlığı ise yaptığı açıklamada “Gazze’ye insani yardım ulaştırmak amacıyla yola çıkan ve içinde vatandaşlarımızın da bulunduğu Madleen adlı gemiye uluslararası sularda seyrettiği esnada İsrail güçlerince müdahalede bulunulması, uluslararası hukukun açık bir ihlalidir” ifadelerine yer vermiştir. Ayrıca “Netanyahu hükümetinin, seyrüsefer serbestisini ve deniz güvenliğini de tehdit eden bu menfur saldırısı, İsrail’in bir terör devleti olduğunu bir kez daha ispatlamıştır” denilerek sert tepki gösterilmiştir.

İsrail’in Madleen gemisine müdahalesinin hangi açıdan uluslararası hukuku ihlal ettiğine bakıldığında ise İsrailli güvenlik unsurlarının müdahale öncesinde geminin iletişim sistemini bozma girişiminde bulunduğu ve daha sonra da hücum botlarıyla seyri engelleyip mürettebatı korkutmaya çalıştığı görülmüştür. Bahsedilen bu iki müdahale gemilerin açık denizde seyrüsefer serbestliği hakkına ihlal anlamına gelmektedir.

1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi bir gemiye açık denizlerde müdahale etmenin gerekçelerini şu şekilde sınırlamıştır: Açık denizlerdeki her bir gemi (sivil ya da askeri, şahıs ya da devlet) kayıtlı olduğu yani bayrağını taşıdığı devletin yasama, yürütme ve yargı yetkisi altındadır. Bir başka deyişle başka hiçbir devlet kural olarak bu gemiler üzerinde yasama, yürütme ya da yargı yetkisine sahip değildir. Bu kural hem gemi hem de gemi içerisindeki yük ve personeli kapsamaktadır.

Sözleşmeye göre bir devletin savaş ya da güvenlik gemilerinin bir başka devletin sivil-ticaret gemilerine müdahale hakkına sahip olabileceği sınırlı durumlar söz konusudur. Sözleşme bu durumları ise bir geminin deniz haydutluğunda kullanıldığına, köle ticaretinde kullanıldığına, izinsiz radyo yayını yaptığına, tabiiyetsiz (hiçbir devlete kayıtlı olmadan yani bayraksız bir şekilde) seyahat ettiğine, yabancı bir bayrak çekmiş olmasına veya bayrağını göstermekten kaçınmasına rağmen geminin gerçekte müdahale etmek durumunda olan savaş gemisiyle aynı tabiiyette olduğuna dair “ciddi şüphe” (reasonable ground for suspecting) bulunduğu durumlar olarak sıralamıştır.

Madleen Yelkenlisi’nin Cesur DirenişiMadleen Yelkenlisi’nin Cesur Direnişi

Madleen'deki Fransız aktivist muhatap oldukları İsraillilerin çirkin hallerini anlattı Madleen'deki Fransız aktivist muhatap oldukları İsraillilerin çirkin hallerini anlattı

Gazze'ye giden umut gemisin 'Madleenin' isim hikayesiGazze'ye giden umut gemisin 'Madleenin' isim hikayesi

Sayılan durumlarda gerçekleşen müdahaleye “ziyaret hakkı” denilmekte ve gemiyi durdurup yeterli askeri personelle gemiye çıkılıp denetlenmesi ifade edilmektedir. Gemiye çıkıldıktan sonra sadece şüphe çerçevesinde ilgili evrakın kontrol edilmesine imkan tanınmaktadır. Evrakların incelenmesi neticesinde şayet gerekli görülürse daha detaylı inceleme yapılabilir ve gemi yükü kontrol edilebilir. Bütün bu incelemelerden sonra şayet şüphenin doğruluğu kanıtlanamaz ise geminin uğradığı zararların giderilmesi gerekir. “Şüpheler doğrulanır ise gemi ve personeli üzerinde idari ya da yargısal yetkiler kullanılabilir mi?” sorusunun cevabı ise açık olmamakla birlikte kullanıldığı örnekler bulunmaktadır.

Olağan hukuk düzeninde İsrail’in insani yardım gemisi Madleen’e müdahalesi bütün bu prensiplere aykırıdır. Zira 9 Haziran’daki müdahale öncesinde gemide insani yardım yükü dışında sözleşmede sıralanan hususlardan birisinin bulunduğunu gösterir bir şüphe ifade edilmemiştir. Kaldı ki İsrail’in kendi yaptığı açıklamalar gemide yalnızca insani yardım yükünün bulunduğunu göstermiştir.

TEMEL PRENSİP İHLAL EDİLİYOR

İsrail esasen uyguladığı abluka ve ablukaya dair uluslararası hukuk kurallarına dayanarak gemilere mücadele ettiğini iddia etmektedir. Bu iddiası -yani savaş hukuku ve abluka hukuku kurallarının geçerli olduğu- doğru kabul edilse dahi İsrail’in müdahalesi başka birçok önemli ve temel prensibi ihlal etmektedir.

İsrail’in de yürürlüğe girdiği ilk andan bu yana taraf olduğu Cenevre Sözleşmeleri’ne göre insani yardımların ulaşmasının engellenmesi savaş suçu sayılan bir ihlaldir.Hatta insani yardımların ulaşmasının engellenmesi sivillere saldırıların sistematik ve genel bir planın parçaları olduğu bir duruma işaret eden “insanlığa karşı suç” sayılmaktadır.İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanı (UAD) önünde devam eden Soykırım Davası’nda Divan şu ana kadar 26 Ocak 2024, 28 Mart 2024 ve 24 Mayıs 2024 tarihlerinde İsrail’in alması gereken önleyici tedbirlere dair kararlar almıştır.UAD, kararlarında sivillere saldırıların durdurulması, soykırıma yol açacak türden eylemlerin yapılmaması, insani yardımların sivillere ulaşmasının engellenmemesi ve Refah’a yönelik askeri operasyonların derhal durdurulmasını emretmiştir.

İsrail’in günümüze kadar bu kararlardan hiçbirisine uymadığı görülmektedir. İsrail, Madleen’e müdahalesiyle uymak zorunda olduğu bu kararları ihlal etmekten çekinmediğini bir kez daha göstermiştir.

SOYKIRIM DAVASINDA BİR DELİL DAHA

Madleen’e saldırı öncelikle İsrail’e karşı devam eden Soykırım Davası’nda insani yardımların engellenmesinin soykırımla ilişkisi temelinde delil değeri görebilecektir. Öte yandan bu saldırı en hafif ifadesiyle savaş suçu oluşturduğundan İsrail vatandaşlarına karşı Uluslararası Ceza Mahkemesinde ( UCM) devam eden soruşturma süreçlerinde müdahale emrini verenler ve gerçekleştirenler hakkında soruşturmalara ve muhtemel ceza davalarına yol açabilecektir. Zira İngiltere’ye kayıtlı gemi açık denizlerde İngiltere muamelesi görmek durumundadır. UCM Kurucu Antlaşması’na taraf olmayan İsrail’in vatandaşlarına karşı yine de soruşturma ve kovuşturma açılmasına yol açabilecek husus suçu oluşturan eylemlerin gerçekleştirildiği yer ülkesinin -yani bu durumda İngiltere’nin- UCM Kurucu Antlaşması’na taraf olmasıdır.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ARŞİV ARAMA