
Haftalık Kathimerini “AB... Türkiye Avrupa Savunmasının Derininde… Atina-Kıbrıs Tezlerinin Perde Gerisi” başlığıyla birinci sayfasında yer verdiği haberde “Türkiye artık Avrupa Birliği’nin yeni savunma ve güvenlik mimarisinin bir parçası” ifadesine yer verdi.
Haberde “AB’nin ilk kez bir tüzüğün, Avrupa savunmasının yeniden tanımlanmasıyla ilgili SAFE tüzüğünün menzilini genişlettiğine ve Türkiye de dahil adaylara ve/veya üçüncü ülkelere AB anayolunu resmen açtığına” dikkat çekildi.
Haberde bu karara yol açan gerekçeler şöyle sıralandı:
"Türkiye’nin NATO’nun ikinci en büyük ordusuna sahip olan üye olarak ABD’nin istikrarsızlaşmasının Avrupa savunma ve güvenlik şemsiyesinde yarattığı açığı kapatabilecek olması. Tarafların uzlaşması halinde Ukrayna’da barış misyonu kurulmasında başrol oynayacak olması. Güçlü savunma sanayisi ile üye ülkelerin 650 milyar euroya kadar doğrudan, SAFE’nin öngördüğü 150 milyar euroya kadar kredi ile ortak silahlanma çerçevesinde satın alım yapacağı teçhizat sağlayarak Avrupa savunma ve güvenliğine katkı koyabilecek durumda olması. "
Habere göre Rum yönetimi, Yunanistan’ın da desteğiyle ilk olarak, “Avrupa toprağının bir bölümünü işgalinde bulunduran bir ülkenin AB’nin yeni savunma ve güvenlik yapısına katılmaya ve SAFE Tüzüğü üzerinden üye devletlere silahlanma programları satmaya çağrılması mümkün değildir” söylemiyle, Türkiye’nin yeni savunma ve güvenlik mimarisine katılımını frenlemeye çalıştı.
Gazete, Rum yönetiminin bu noktada “savaşı kaybettiğini” belirterek; Almanya, İtalya ve Polonya’nın özellikle Türkiye’nin AB üyelerine çok rekabetçi fiyatlarla silah programları sunabilecek olması üzerinde durmasını ve Alman temsilcinin 10 Nisan’daki Daimi Temsilciler Komitesi’nde (COREPER) “Türkiye’nin dışlanması Berlin için kırmızı çizgidir” çıkışı ile ortaya konulan Almanya’nın tutumu gerekçe gösterdi. AB’nin, koronavirüs pandemisinde yaptığı yasal değişikliğin, SAFE Tüzüğünü oyçokluğu ile geçirmesine olanak tanıdığını vurguladı.
Habere göre, Avrupa Komisyonu’nun tercih ettiği hukuki zemin nedeniyle veto ile tepki gösteremeyen Rum yönetimi, Yunanistan’ın desteğiyle Türkiye’nin katılımını engellemek değil, menzilini daraltarak “hafifletme” üzerinde yoğunlaştı.
Rum yönetimi, SAFE Tüzüğü’nün geçtiği 21 Mayıs’taki COREPER toplantısında Türkiye’nin katılımını da “Kıbrıs sorununun çözümüyle ilgili bazı karşılıklar” almayı da başaramadı. Ancak Yunanistan’ın da desteğiyle, silahlanma programları satışı bağlamında SAFE Tüzüğü’ne katılımını kısmen daraltmayı, Komisyon’un “yapılan silah satış sözleşmeleri (SAFE programının sadece yüzde 35’iyle ilgili) aday ülkenin savunma sanayii /tüzel kişiliklerinin programa girebilmesini, aday ülkenin Komisyon ile ikili anlaşma yapması şartı getiren tek yanlı beyanı ile başardı.
Komisyon ile yapılacak ikili anlaşmanın, AB’nin İşleyiş Anlaşmasının 212’nci maddesi uyarınca üye ülkelerin oybirliği ile onaylanması gerektiği belirtilen haberde, SAFE Tüzüğü’nün çeşitli noktalarına, AB’nin ve üye devletlerin çıkarlarına aykırı olduğu durumlarda aday ülkenin ortak silahlanma programlarına katılımını kısıtlayan maddeler içerdiği ve bu gibi durumlarda Ankara’nın Rum ve Yunan hükümetlerini “karşısında bulacağı” belirtildi.
Öte yandan Politis, DİSİ ve Rum Meclis Başkanı Annita Dimitriu’nun perşembe günü AB üyesi ülkelerdeki denklerine mektup göndererek, “belirlenmiş kesin, somut ve net şartları yerine getirmeden Türkiye’nin Avrupa’nın herhangi bir savunma ve güvenlik planlamasına katılmasına izin verilmemesi gerektiği” görüşünü ilettiğini bildirdi.
Haberde Annita Dimitriu’nun Türkiye’nin yerine getirmeden Avrupa’nın herhangi bir savunma ve güvenlik planlamasına girmesine müsaade edilmemesini istediği şartları “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne tam saygı, Kıbrıs sorununun kapsamlı halli yönünde gözle görünür ve doğrulanabilir ilerleme, AB’nin ilke ve değerlerine tam hizalanma ve saygı” olarak aktarıldı.